Kaan ULU/ ANKARA, (DHA)- CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, "Biz komşu olarak istikrarsızlıkla boğuşan ve terör örgütlerinin cirit attığı değil; demokratik, müreffeh, güçlü bir Suriye görmek istiyoruz. Suriye’nin evlerini terk etmek zorunda kalmış milyonlar için güvenli bir yer haline gelmesini herkesten daha çok biz arzu ediyoruz. Böyle bir iklime ne kadar kısa sürede kavuşulursa herkes için özellikle Suriye halkı için o kadar iyi olacaktır" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2 saat 40 dakika süren Kabine Toplantısının ardından açıklamalarda bulundu. Erdoğan, "Sözlerimin hemen başında bugün görevlerini tevdi ettiğimiz yeni kabine üyelerimizi kutluyorum. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı görevini yürütecek Murat Kurum kardeşimiz ile Sağlık Bakanlığı görevini yürütecek Prof. Dr. Kemal Memişoğlu hocamıza Rabbimden üstün muvaffakiyetler niyaz ediyor, yeni vazifelerini hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Her 2 bakanımızın da seleflerinden devraldıkları hizmet bayrağını çok daha ileriye taşıyacaklarına yürekten inanıyorum. Görevden affını isteyen ve bu talepleri şahsımızca kabul edilen Mehmet Özhaseki kardeşimiz ile Fahrettin Koca kardeşimize de emekleri, fedakarlıkları ve milletimize yaptıkları hizmetler için teşekkür ediyorum. Uzun yıllardır beraber yol yürüdüğümüz, teşviki mesai yaptığımız her 2 arkadaşımızla inşallah yakın temas halinde olmaya devam edeceğiz" dedi.
'ORMANLARIMIZI KORUMA NOKTASINDA VATANDAŞLARIMIZDAN DAHA FAZLA İTİNA BEKLİYORUZ'
Erdoğan, bayram süresince çeşitli nedenlerden kaynaklanan anız ve orman yangını haberleri ile sarsılındığına dikkat çekerek, "Diyarbakır Çınar ve Mardin Mazıdağı’ndaki yangında hayatını kaybeden insanlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Hafta sonu yine İzmir, Bursa, Balıkesir, Muğla ve Çanakkale’de orman yangınları yaşandı. Yaz mevsiminin her geçen yıl daha sıcak ve kurak geçmesi ile yangın riski de aynı oranda artıyor. Sadece ormanlarımızı değil ülkemizin akciğerlerini yakan bu felaketlere baktığımızda ihmalin, tedbirsizliğin ve kastın öne çıktığını görüyoruz. Bölücü örgütün de orman yangınlarını bir terör yöntemi olarak kullandığını geçmişteki tecrübelerimizden biliyoruz. Yüzde 90’ı insan kaynaklı yangınların önüne geçmek ve tek bir ağacın bile zarar görmemesini engellemek için var gücümüzle çalışıyoruz. Orman yangınları ile etkin mücadele konusunda önemli adımlar attık. Dünyada örnek alınan orman yangınlarıyla mücadele filosunu kurduk. Bugün bu mücadeleyi 26 uçak, 105 helikopter ve 5 binden fazla kara aracıyla sürdürüyoruz. Tabii sadece filomuzdaki araç sayılarını artırmadık, üzerindeki ekipmanları da en iyileri teknoloji ile yeniledik. Terörle mücadelede destan yazan insansız hava araçlarını yeşil vatanın savunmasında da etkin olarak kullanıyoruz. Halihazırda 14 Bayraktar TB-2 İHA’mızla yeşil vatanı 7 gün 24 saat izliyoruz. Dünyada orman yangınlarıyla mücadelede İHA kullanan 2 ülkeden biriyiz. İHA’larımızın yanında 184’ü akıllı olmak üzere 776 kulemizle ormanlarımızı sürekli takip ediyoruz. İlk defa bizim dönemimizde yapılan 4 bin 744 havuz ve göletle araçlarımızın su ihtiyacını hızla karşılıyoruz. Bunların dışında yapay zeka tabanlı sistemler başta olmak üzere pek çok teknolojik imkan da gücümüze güç katmaktadır. Bugün itibari ile 25 bin personelimiz ve 122 bini aşkın gönüllümüz ormanlarımızı korumak için fedakarca çalışmaktadır. Gece- gündüz demeden yangınlara karşı can siperhane mücadele eden bütün kahramanlarımıza şükranlarımı sunuyorum. Ormanlarımıza sahip çıkma ve koruma noktasında tüm vatandaşlarımızdan daha fazla itina bekliyoruz" ifadelerini kullandı.
'TÜRKİYE’NİN TARIM ALANINDA SON 21 YILDA NEREDEN NEREYE GELDİĞİNİ RAKAMLARLA TEK TEK ORTAYA KOYDUK'
Erdoğan, tarım ve ormancılık konusunda bir hususu ifade etmek istediğini belirterek, "Önceki ay çiftçilerimizle buluşmamızda Türkiye’nin tarım alanında son 21 yılda nereden nereye geldiğini rakamlarla tek tek ortaya koyduk. Hükümetlerimizin tarım politikalarını eleştirenlerin çoğu bilgiden ziyade ön yargılarla hareket etmektedir. Açıkçası bunlar ne ülkemizi tanıyor ne de dünyayı takip ediyor. Her mesele gibi maalesef tarım konusuna da istismar malzemesi olarak bakıyorlar. Seçim meydanlarında 'bedava traktör' vaat edip sonrasında 'biz onu dikkat çekmek için söyledik' diyerek işi pişkinliğe vurdukları gibi yalan yanlış bilgilerle milletimizin zihnini bulandırmaya çalışıyorlar. Bir defa şunu kabul etmek lazım; bunlar öyle seçim meydanlarında dalga konusu yapılacak işler değildir. Tarım ciddi bir uğraştır. Ülkemiz açısından çok stratejik bir sektördür. Hükümet olarak biz de tarıma, sektörün ciddiyetine ve önemine uygun bir anlayışla yaklaştık. Çiftçi kardeşlerimizin alın terlerinin hakkını daima vermeye çalıştık. Son 21 yılda reel rakamlarla 1 trilyon 364 milyar lira tarım desteği verdik. 2024 yılında şu ana kadar 56 milyar lira destek ödemesi yaptık. Yıl sonuna kadar bu rakam 91 buçuk milyar liraya çıkacak. Çaykur'un çay alım fiyatı ve Toprak Mahsulleri Ofisinin buğday ve arpa alım fiyatı üzerinden yapılan haksız eleştirileri de izliyoruz. Burada birkaç hususun altını çizmekte fayda görüyorum. Yaş çay alım fiyatının yanında üreticilerimize destekleme primi verilmesi uygulamasının ilk kez biz başlattık. Hasat döneminde üreticimizi korumak için yeni çay fabrikaları yaparak Çaykur'un kapasitesini yine biz artırdık. Ayrıca günlük alımlarda kısıtlamayı kaldırarak üreticilerin Çaykur'un alım fiyatının üzerinde ürününü satmasına biz imkan sağladık" diye konuştu.
'ÇİFTÇİ KARDEŞLERİMİZİN SIKINTILARININ GİDERİLMESİ İÇİN BAKANLARIMIZA GEREKLİ TALİMATI VERİYORUM'
Erdoğan, buğday fiyatlarında dünya piyasasının bir hayli üzerinde olunduğunu ifade ederek konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Yurt dışı ekmeklik buğday fiyatı yerinde ton başına 248 dolardır. Navlunla birlikte bu rakam 270 dolara çıkıyor. Toprak Mahsulleri Ofisi alım fiyatı desteklerle birlikte ton başına 359 dolar olup, dünya fiyatlarından 89 dolar yüksektir. Hasat döneminde üreticimizi koruma amacıyla dahilde işleme rejimi ile hububat ithalatını 15 Ekim’e kadar durdurduk. Ayrıca ham madde ve un ihracatını ise serbest bırakarak ilave dış ticaret tedbirleri aldık. Üretici maliyetlerinin düşürülmesine katkı sağlamak amacıyla vereceğimiz fark ödemesinin toplam miktarı 29 milyar liradır. Yani toplam tarımsal destek bütçemizin yaklaşık dörtte birini, buğday ve arpa üreticilerimizin maliyetlerine katkı amacıyla kullanıyoruz. Toprak Mahsulleri Ofisimiz alımla ilgili süreçleri titizlikle yürütüyor. Çiftçimizin ürününü en hızlı şekilde almak, gerekli depolamayı yapmak ve zamanında ödemesini gerçekleştirmek için gayret gösteriyor. Ofis, hububat teslim eden üreticilerimizin ödemelerine başladı. İlk etapta 6 Haziran’a kadar ürün verenlerin ödemeleri hesaplarına yatırıldı. Elbette aldığımız bütün tedbirlere rağmen çiftçimizin, üreticimizin memnuniyetsizliği veya şikayeti olabilir. Bunları da Cumhurbaşkanı olarak şahsen takip ediyorum. Çiftçi kardeşlerimizin sıkıntılarının giderilmesi için bakanlarımıza gerekli talimatı veriyorum. Milletin efendisi olan çiftçimizin mağdur edilmesine müsaade etmeyiz. Kimse kusura bakmasın; sicili bozuk olanların eli öpülesi çiftçilerimizi istismar ederek buradan bir siyasi rant devşirmesine de izin vermeyiz. Son 21 yıldır iyi ve kötü gününde nasıl çiftçimizin yanında olduysak bundan sonra da tüm imkanlarımızla yanlarında olacağız."
'SAVAŞIN OLUMSUZ YANSIMALARINA MARUZ KALAN BÖLGELERİN BAŞINDA YER ALIYORUZ'
Erdoğan, Türkiye’nin stratejik öneminin fevkalade yüksek 3 kıtanın kavşak noktası olan bir coğrafyada bulunduğunu hatırlatarak şunları söyledi:
"Tarih boyunca medeniyetlerin beşiği olmuş ama aynı zamanda paylaşım kavgasının tam merkezinde yer almış bir bölgedeyiz. Böyle bir coğrafi konuma sahip olmak ülkemizin siyasi, ekonomi ve askeri avantajlar sağlaması yanında tehditleri de beraberinde getirmektedir. 1'inci Dünya Savaşı’na giden yolun taşları bizim bölgemizde döşendi. 2’nci Cihan Harbi’nin odağında aynı şekilde yine bizim bölgemiz vardı. Soğuk savaş döneminde bloklar arası rekabetin yoğunlaştığı bölgelerden biri yine Türkiye’nin merkezinde olduğu coğrafyaydı. 13’üncü yılını tamamlayan Suriye krizi en fazla bizim bölgemizi etkiledi. Rusya- Ukrayna arasındaki savaşın olumsuz yansımalarına maruz kalan bölgelerin başında yine biz yer alıyoruz. 7 Ekim’den bu yana İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği soykırıma varan katliamlar yine bizlerin yüreğini yakıyor. İsrail’in Gazze saldırmasıyla birlikte Doğu Akdeniz’de ısınan sular aynı şekilde en fazla bizi ve bölgemizdeki kardeş ülkeleri tedirgin ediyor."
'BATI DÜNYASI DESTEK VERDİKÇE NETANYAHU İŞGAL POLİTİKASINA DEVAM EDECEK'
Erdoğan, batılı güçlerin askeri diplomatik, siyasi desteğini arkasına alan İsrail’in gözünü komşularına diktiğini belirterek, "Lübnan’a yönelik saldırıların ve tehdit dilinin artması bölgemizin geleceği adına bizi ciddi manada endişelendirmektedir. Şunu bir defa çok net ifade etmek isterim; batı dünyası destek verdikçe İslam alemi de sessiz kaldıkça Netanyahu denilen caninin tüm bölgemizi ateşe sürükleme pahasına işgal politikasına devam edeceği anlaşılıyor. Türkiye olarak biliyorsunuz ilk günden beri buna dikkat çekmekteyiz. Gazze krizinin sadece Gazze ile sınırlı kalmayacağını, İsrail zulmünün çok vahim sonuçları olabileceğini sık sık dile getirdik. İsrail’in yayılmacı hedefleri peşinde koştuğunu her zeminde vurguladık. Gerek İran’la yaşanan füze gerilimi gerekse İsrail’in Lübnan’a yönelik artan saldırıları maalesef kaygılarımızda bizi haklı çıkardı. Buradan bir kez daha şu uyarıyı yapmak durumundayız; karşımızda devlet adamı vasfının asgari şartlarını dahi taşımayan, gözü dönmüş ihtiraslarının esiri olmuş, aklını, vicdanını kaybetmiş bir katil vardır. Masumların kanından beslenen bu zalim siyasi ömrünü uzatmak adına kendi vatandaşlarının güvenliğini dahi hiçe saymaktadır. Netanyahu yönetimi altındaki İsrail saldırganlığı durdurulmadıkça Türkiye dahil bölgemizdeki hiçbir devlet kendini emniyette hissedemez. Bakınız bu durum İsrail’in komşusu olan Lübnan ve Suriye başta olmak üzere tüm ülkeler için de geçerlidir" dedi.
'MÜREFFEH BİR SURİYE GÖRMEK İSTİYORUZ'
"Özellikle aynı coğrafyayı ve aynı kaderi paylaştığımız devletlerle karşılıklı diyalog zeminini güçlendirmemiz önem arz ediyor" diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
"Mevcut bölgesel ve uluslararası konjektürde İslam ülkeleri arasında dayanışmayı artırmamız, fikir ayrılıklarını gidermemiz son derece mühimdir. Geçmişin geleceğimizi de ipotek altına almasına müsaade edemeyiz. Bu anlayışla komşularımızdan başlayarak bölgemizdeki tüm aktörlerle münasebetlerimizi ilerletmeye gayret ediyoruz. Şimdiye kadar bu çabalarımızın somut çıktılarını bir çok yerde gördük. Komşumuz Suriye’de de 13 yıldan fazla süredir devam eden ve 1 milyon insanın hayatına mal olan ihtilafa siyasi çözüm bulmak için çok uğraştık. Astana süreci ile rejim ve muhalefetin aynı zeminde buluşmasını sağladık. Bunun dışında farklı kanallarla, daha fazla kan dökülmesinin, daha fazla çatışma yaşanmasının önüne geçmeye çalıştık. Sahada bazı konularda müspet neticeler de aldık. Sulhe ve sükunete hizmet edecek ilave adımların atılması mümkündür. Bizim kimsenin toprağında ve egemenliğinde gözümüz yoktur. Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve milli birliğinin korunması Türkiye’nin de önceliğidir. DEAŞ’la birlikte güney sınırlarımız boyunca PKK’ya kurdurulmak istenen terör devletine en ağır darbeyi sınır ötesi harekatlarla Türkiye indirmiştir. Çünkü biz komşu olarak istikrarsızlıkla boğuşan ve terör örgütlerinin cirit attığı değil; demokratik, müreffeh, güçlü bir Suriye görmek istiyoruz. Suriye’nin evlerini terk etmek zorunda kalmış milyonlar için güvenli bir yer haline gelmesini herkesten daha çok biz arzu ediyoruz. Böyle bir iklimime ne kadar kısa sürede kavuşulursa herkes için özellikle Suriye halkı için o kadar iyi olacaktır." (DHA)