Sarıkla gezen mi ararsın, uzun Arabistan entarisi ile tozan mı…
Kara çarşaf bile biçim değiştirmiş, peçe dantelli. Kurbağı yeşilli çarşaf icat edilmiş. Bu kıyafet ile önünde durduğu abiye ve frapan giysiler satan dükkana dikkatle bakıyor. Sen dükkana bakmaya utanırsın o derece yoldan çıkmış. Rengarenk düzensizlik içinde bir vitrin.
Gelen kültürü ile gelmiş. Fakat bu kültür içi boş, niteliksiz ve sevimsiz duruyor. Zira geri kalmışlık ve rüküşlük paçadan akıyor, sokakta ilerliyor. Kültür kelimesi bu parağrafın bir parçası olmaktan ar duyar. O derece sığ ve bitik bir görünüm.
Göç böyledir.
Göçmen zorunlu veya gönüllü karar verir yer değiştirmeye. Ülkesi kendisi için yaşanabilir olmaktan çıkmıştır artık. Ya bir iç savaş, ya bir kıtlık ya da yeni maceralar arayışı iter insanı ve toplulukları.
İtildiği, sürüklendiği yer farklı. Kendine benzemiyor. Değişik geliyor ona. Alışkın değil. Maskülen bir din ve kültür anlayışından mıdır yoksa din ve kültürden; işine geldiği için Maskülen sonuçlar çıkardığından mıdır bilinmez, bir ekstra tutku ile başarısız olduğu gelenek, ritüel ve anlayışa sarılıyor.
Kaybetmek istemiyor, çoktan kaybettiği ve başarısız olduğu kültürünü. Kendini ispatlamak, var olduğunu hissetmek, aslında tüm suçun kendinde değil, hep başkalarında olduğu sanrılarını tastik etme çabası içinde.
İşte o yüzden entegre olamıyor.
Gittiği ülkeye taşımak istiyor kaotik ve sığ kültürünü.
Büyük hayaller ile koştuğu gurbete, içinden kaçtığı, küçücük hayallerini dahi gerçekleştiremediği ülkesinin tüm kültürünü inatla gösterip dayatma çabası ne kadar hazin değil mi…
Aynı davranışları ve yaşam biçimini sürekli tekrarlayarak farklı sonuçları beklemek ve bundan medet ummak kaba cehaletin güncel tanımı olmalı.
İyi de bizim suçumuz neydi, ne yaptık da bu şiddete maruz kalıyoruz ?