Kısmen de başarılı oldukları söylenebilir bunda. Ama çözüm için yeterli olmadığını gördük.
Zira, özellikle uyumsuz defans hatları, bu seviyeler için çok basit gedikler verdi.
Holse’nin golü de bu dağınıklık sonrası geldi. Belki oyunun bazı bölümlerinde orta sahada kurdukları üçgenler ile üstünlük sağlamış olsalar da, finali yapabilecek kaliteden uzaklardı.
Hakkını teslim edelim ama özellikle Van Drangolen’in de…
Her olası tehdidin tehlikesavarı gibiydi. Bu müthiş profesyonel, genç oyuncular için bir rol model olmaya aday her şeyden önce. 40 yıllık Samsunsporlu sanki!
Reis, Erdoğan’ın sağ bek oynayacağını bilmiş olsaydı eğer, oyuna Dimata ile değil de Muja ile başlardı muhtemelen.
Antalya’nın yumuşak karnıydı sağ tarafları zira. Daha akıcı ve çalımcı Muja ile problem çözme şansı artardı sanki. Kaderin cilvesi bu ya! Aynı Dimata, takımının ikinci golünü bulup, maçı bitiren oyuncu oldu. Marius yanıltmadı bizi yine.
Kolayı yapma konusunda yokları oynadı yine maalesef. Ama her iki golün asistini yaparken de o vardı. Oyunu bu kez çok güçlü değildi Samsunspor’un. Ama kazanmayı bir alışkanlık haline getirdi. Reis ve öğrencileri bir peri masalı yazıyor ülke futbolunda. Ve onlar, maç sonrası omuz omuza verdikleri sevinç gösterilerini fazlasıyla hak ediyor.
Ve bu takım, Reineri’nin Leicester’i olma yolunda dolu dizgin giderken, bir şehrin yaşama sevincine dönüşüyor.