Bizim ATA’ya olan saygımız yaşadığımız toprakların derin tarihinden ileri gelir. ATA liradan bahsediyorum.
Cumhuriyet sevgisi. Bir de bunun Osmanlı aşıkları olanı var. Reşat. Ayırması çok basittir, birinde ATA’mız diğerinde Osmanlı tuğrası bulunur.
Bunu en iyi şişman ve bodur teyzeler ile genellikle düğün dönemlerinde ortaya çıkan; aşırı sigaradan dolayı sesi kalınlaşmış , erkek hormonları tavan yapmış, kalender, damarına basınca hoplayan ve bu dönemde tetikçi olarak kullanılan ablalar bilir. Bunların çok altınları olmaz. Azdan çok iş yapar bu Ablalar. Bir nevi altın eksperi diyebiliriz. Her türlü gram hesabını koldan ve gerdandan işimoko grafiği gibi okurlar. Mahalleli kuyumcudan önce ön bilgiyi bu zevattan alır. Ben kuyumcuların eşlerinin bile bu konuya bu kadar hakim olduklarını düşünmüyorum.
Bizim derin tarihimiz ile olan ilgisi ise Savaş topraklarında yaşamamız ve her an her şeyin olabilirliği. Bu yüzden Altın, kitleler tarafından liman olmayan şehirlerde bile güvenle tutulur.
Geçmiş yıllarda Yunanistan’a teknik bir gezi için gitmiştim. Selanik’te bir grup ile sohbet ediyoruz. O dönem Yunan Tekelinin Genel Müdürü Bay Anesti aniden “Lan Hakan Bafralı mısın?” deyince ben şok içinde, “Vay abim sen Türkçe biliyor musun?” diye karşılık vermiştim. Bay Anesti, "Benim nenem Bafralı Hakan” dedi ve “Bıldır ben Bafra'daydım” diye ekledi. Bıldırı duyunca Bafralı olduğunu teyit ettim.
Bay Anesti bana, “Nenesinin Bafra’nın bir köyünden olduğunu, evinin önünde ekmek fırınının bulunduğunu, sırtını fırına vererek 105 adım atarsan karşıda incir ağacı olduğunu ve dibinde nenesinin altınlarının gömülü olduğunu anlattı. 1. Cihan harbi hikayeleri. Abi dedim “Sen bana köyü söyle gerisini bana bırak." Bay Anesti gülerek göz kırptı ve "kahveyi sade mi içersin?" dedi.
Kolay değil Anadolu M.Ö 1258'de Firavunun bile göz diktiği münbit bir yurt olarak, aç gözlülerin hayalini süsleyen Anadolu’nun altı eminim altınlarla dolu.
ATA ile Reşat arasında gidip gelirken savaşlardan yıpranmış kadim Anadolu insanına acı haber sayısal medyadan bu hafta geldi. 2003 yılında asgari ücreti ile 2,5 ATA alabilen işçiler şimdi 0,99 alabilecekmiş. ATA’nın sıfır doksan dokuzu henüz darphane tarafından basılmadı.
Her geçen gün fakirleşen işçi sınıfı, mağdur, mahzun ve mutsuz.
Ne demişti ATA’mız;
“Hiçbir şeye ihtiyacımız yok, yalnız bir şeye ihtiyacımız vardır; çalışkan olmak.”
Motivasyonu sıfırlanmış bir sınıftan nasıl verim ve çalışkanlık beklenebilir ki…