Halktan Gizlenen Tehlikeye Karşı Vicdan Çağrısı Son yıllarda sık sık duyduğumuz “iklim değişikliği”, “karbon ayak izi” ve “yeşil dönüşüm” gibi kavramlar artık yalnızca çevreyle ilgili değil.

Şimdi bu kavramlar, yaşam hakkımıza, üretimimize, seyahat özgürlüğümüze, çocuklarımızın geleceğine doğrudan müdahale eden bir sistemin temel taşları haline getiriliyor.

Hükümetin Meclis’e sunduğu “İklim Kanunu” teklifi, basit bir çevre yasası değil; bu yasa geçerse:

Çiftçimizin üretimi sınırlandırılacak,

Hayvancılık faaliyetleri “karbon salımı yüksek” diye kısıtlanacak,

Tohumdan sebzeye, sanayiden pazara kadar her alana kota ve vergiler konulacak,

Ulaşım, eğitim, seyahat gibi özgürlükler “karbon ayak izi” bahanesiyle izlenecek ve engellenecek.

Bizi biz yapan her şey – toprağımız, suyumuz, emeğimiz – "çevreyi kirletiyorsun" denilerek elimizden alınmak isteniyor. Oysa bu halk bin yıllardır doğayla iç içe yaşadı. Doğayı mahveden biz değiliz. O halde biz neden suçluymuşuz gibi cezalandırılıyoruz?

Bu yasa halk için değil, uluslararası güçlerin baskısıyla hazırlanmış bir dayatmadır.

Paris İklim Anlaşması bahanesiyle uygulamaya konulan bu yasa ile artık:Tarım ilaçları değil, çiftçi suçlanacak.

İklim değil, köylü denetlenecek.

Çevre değil, halk hedef alınacak.

Peki bu yasalar neden tehlikeli?

Çünkü Anayasamızın 13, 14 ve 15. maddeleri açıkça der ki:

“Hiçbir yasa, insanın temel hak ve özgürlüklerini özüne dokunacak şekilde sınırlandıramaz. Savaş ve olağanüstü hâl dışında böyle bir müdahale kabul edilemez.”

Ama bu yeni yasa tam da bunu yapıyor! Savaş yok, kriz yok ama halkın özgürlüğü, üretimi ve yaşam tarzı sınırlandırılmak isteniyor.

Bugün kabul edilen bu yasa, yarın:

Kendi tarlanda domates yetiştirmeni,

Kendi ineğinin sütünü satmanı,

Kendi tohumunu ekip çoğaltmanı bile yasaklayabilir.

İşte tam da bu nedenle, vicdan sahibi tüm yurttaşlar olarak bu yasaya itiraz ediyoruz.

Bu ülke insanı üretmesin diye, bu ülkenin köyleri boşalsın diye, bu halk tüketen ve denetlenen bir kalabalığa dönüşsün diye hazırlanan bu dayatmaları asla kabul etmiyoruz!

Bu bir isyan değil, bu bir uyarıdır.

Bu, doğayla barışık yaşayan köylünün, çiftçinin, öğretmenin, gencin vicdanından yükselen bir çağrıdır.

TBMM’deki tüm milletvekillerine buradan sesleniyoruz:

"Bu yasa teklifini reddedin. Bu ülkenin geleceğini Paris Anlaşması'na teslim etmeyin.

Bizler çevreyi değil, çevremizi yok eden düzeni sorguluyoruz.

Doğamıza sahip çıkın, halkın yanında olun!"

Bugün bu çağrıya kulak verilmezse yarın halkımız kendi tohumuna, suyuna, havasına bile yabancı hale getirilecek.

O yüzden diyoruz ki:

Hep birlikte üretelim, özgür kalalım, doğayı koruyalım ama halkın üzerinden değil, halkla birlikte!