Partilerde üst düzey yöneticilik yapmış siyasetçilerin yerel seçimlerde halkta karşılığı ve beklentisi hep yüksek olur.
Oysa bu bilinen en büyük yanlıştır. Mart 2019 İstanbul seçimlerini hatırlayalım, Binali Yıldırım’ın karşısına Ekrem İmamoğlu rakip getirildi.
Binali Yıldırım, Genel Başkanlık, Başbakanlık, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Meclis Başkanlığı gibi önemli üst düzey yöneticilikleri başarıyla yapmış bir isim. Fakat yerel yönetim konusunda herhangi bir tecrübesi yok.
Karşısındaki rakip Binali Yıldırım kadar üst düzey yöneticilik yapmamış, fakat belediyecilik yapmış bir isimdi. ‘Ee bu kadar donanımlı bir aday var daha ne olsun, karşıdaki adayı siler süpürür!’ Bu siyaset stratejisi açısından büyük hatadır. Ne kadar güçlü CV’lere sahip olursanız olun yerel yönetim, belediyecilik bambaşka bir politik psikoloji.
Genel seçimlerde halk güçlü lider ararken, yerel seçimlerde evinden terliğiyle koşup belediye başkanının kapısını çalmak ister. Daha kendinden, daha bizden biri algısını görmek ister. Aile dertlerini, maddi manevi sıkıntıları, sevinçlerini kendinden biri gibi görüp anlatmak ister.
Başkan adaylarının CV’leri elbette kıymetli, fakat yerele inmezse o CV’ler işte o zaman partinizin oyunu da düşürürsünüz.
Hatırlayalım!, Osmanlı döneminde şehirlerde belediye başkanlarının adı ‘Şehrül Emin’di. Yani şehrin emanet edildiği en güvenilir kişi anlamında.
Adaylara önemli bir tavsiye!
Kendi çabanızla sloganlar, billboardlar, sosyal medyadalar vs… bunlar elbette önemli. Fakat en önemli mesele kendi hikayenizi halkla bütünleştirip halkı ikna ederseniz, halkın sizi birbirine anlatarak tüm mahalleye ulaştırmasından daha büyük propaganda olamaz.
Önce halkı ikna edin, gerisi için zaten halk sizi sizden daha çok meydanlarda savunacak.