Galatasaray karşısında alınan 2-0’lık mağlubiyet, sadece puan kaybı değil; Samsunspor’un sahadaki ruhsuzluğunun, organizasyonsuzluğunun ve tepkisizliğinin somut bir göstergesiydi.

Maç boyunca sahada ne bir oyun planı ne de direnç emareleri görüldü. Bu durum artık münferit bir zayıflık değil, yapısal bir sorunun işareti.

Plan Olmazsa Sürpriz de Olmaz

Sahaya yansıyan tablo, ne bir “oyun kurgusu” ne de belirgin bir strateji içeriyordu. Galatasaray gibi kalite farkı yüksek bir rakibe karşı organize savunma yapmaz, geçiş oyununa hazırlanmaz ve topu kazandığınızda ikinci bölgede ne yapacağınızı bilmezseniz, sonuç kaçınılmaz olur: Rakip oynar, siz izlersiniz.

Thomas Reis’in maç hazırlığı bu bağlamda ciddi biçimde sorgulanmalı. Temas gücüyle bilinen Drongelen’i sol bekte görevlendirmek, zaten sınırlı olan kadro yapısını iyice bozdu. Fiziksel olarak yetersiz, zihinsel olarak ise maça hiç hazırlanamamış bir takım izledik. Bu tabloyu “eksikler vardı” bahanesiyle açıklamak inandırıcı değil.

Tepkisizlik En Büyük Problem

Mağlubiyet, futbolun doğasında var. Ancak Samsunspor’un asıl problemi, sahadaki mutlak tepkisizlik. Ne bir hırs, ne bir direnç, ne de bir reaksiyon… Hafta boyunca sosyal medyada ve kamuoyunda yapılan motivasyon çağrılarına rağmen, takımda kıpırdanacak bir ruh hali dahi yoktu.

Bu donukluk, soyunma odasındaki liderlik eksikliğini de ortaya koyuyor. Ne saha içinde oyunu yönlendiren bir kaptan var, ne de kulübede takımı ateşleyen bir figür. Kaptanlar suskun, teknik heyet sessiz…

İyi Niyetle Değil, Aksiyonla Olur

Samsunspor sadece iyi niyetle yönetilemez. Süper Lig’de kalıcı olmak istiyorsanız, futbolun gereklerine uygun bir strateji üretmeli; zihinsel, taktiksel ve kadrosal olarak revizyona gitmelisiniz.

Önümüzdeki haftalar sadece puan açısından değil; kulüp vizyonu, liderlik kapasitesi ve kriz anlarında gösterilecek direnç açısından da bir sınav olacak. Aksi takdirde, Avrupa hayali avuçlarımızın arasından kayıp gidebilir.

Tribünler de Sessizdi

Samsunspor’un bu ruhsuz performansında yalnızca futbolcular ve teknik heyet değil, tribünler de sınıfta kaldı. Maç öncesi yapılan kareografi elbette anlamlıydı ama destek sadece koreografiyle sınırlı kaldı. Maç boyunca tribünlerin coşkusu sahaya yansımadı. Taraftar, sahadaki oyuncular ve kenardaki teknik heyet gibi adeta 90 dakika boyunca uyudu.

Tribünler daha çok bir futbol maçında değil, bir sinema salonunda gibiydi. Oysa bu takımın en büyük gücü, iç sahadaki atmosfer olmalıydı. Tepki vermeyen bir takımın yanında, tepki vermeyen bir taraftar profili Samsunspor’un ateşini daha da söndürüyor.

Sonuç olarak; Samsunspor yalnızca saha içindeki oyunu değil, kulübün genel reflekslerini de sorgulamak zorunda. Umarız bu uyarılar çok geç kalmadan karşılık bulur.